2 Kas 2010

"... köle nedir abi? nedir köle; insanın sadece yaşamak karşılığında zorla çalıştırılması değil midir? e öyleyse biz de köleyiz. değil miyiz? köleyiz! SEN kölesin!! BEN KÖLEYİM! BİZ KÖ-LE-YİZ !!! değil miyiz? çalışmaya ve sistemin buyurduklarını yapmaya mecbur değil miyiz? ..." Sürekli sorular sorup cevaplarını kendi veriyordu ve saatlerdir başta ben olmak üzere, tüm insanların mal olduğunu suratıma tükürükler saçarak, çeşitli 'argümanlar'la kanıtlıyordu.. bense arada fight club'tan v for vandetta'dan anarşik laflar söylemek den başka bişey yapamıyor, onu destekliyor, adeta gazlıyordum ama ne kadar istesem de muhabbete konsantre olamıyordum. dostumun çoşmuşluğu, kendi konuşmasının gazına bu denli gelmişliği beni şaşırtıyor ve bi o kadar da yabancılaştırıyordu. sanki aslında kendisiyle konuşuyordu da beni arada araç olarak kullanıyordu şerefsiz

"... bu dünyada para yok abi. ..burda şaşırmış gibi gözükmem gerekiyor sanırım. 'nasıl yok?' bakışı. yani hepsi hayali. ..burda haa demek lazım yada onu karşılayacak mimik de yeter. yaptım. oldu. ...bi hiç için çalışıyor bi hiçle yaşıyoruz, aslında bu devletlerin bi oyunu.. şimdi bak! dünyada 100 birim para yaratılmış -tabi hayali- bu paraların %80 hiç banknot haline dönüşmüyo gerçi ama neyse, bu para bankalara dağıtılıyo bankalar da bunu insanlara veriyo ama faiz diye bişey var enflasyon diye bişey var vs. ve bu piyasaya sürülen (banka aracılığıyla halka sunulan) 100 birim paranın faizi, enflasyonu falan derken halkın ödemesi gereken para 120 birim oluyo ama dünyadaki toplam para 100 birimdi nasıl olucak?" işte bi cevap aramayan soru daha. ulan işçi havuz faiz problemlerine de iyi ineklemiş inek... ee sordun cevapla! "birileri faizini ödeyemiycek yani batacak. yani ben senin paranı ele geçirip borcumu ödersem, sen batarsın, ben çıkarım. yani sisitem birilerinin batması üzerine kurulmuş.. herkes ne kadar çalışırsa çalışsın birileri ba-ta-cak..." lan olum bunları bana niye böyle uzun anlatıyon? ama suç bende susuyorum lan bi siktir git diyemiyorum.. s.kecem! neyse beni ikna ettiğini düşünsün bari ..nolur ki? mutlu olur. birine daha sistemin gerçek yüzünü gösterdiğini düşünüp gururlanır kendisiyle.. kandırıldığımı daha doğrusu senin de dahil olduğun minicik azınlık hariç herkesin kadırıldığını ispatladığını düşün dostum. hayat kısa. mutlu ol. anlamadığım her sözüne katılıyorum, anladıklarıma da daha beter katılıyorum.. ve biraz sonra facebookta güzel kız 'arkadaş' fotolarına bakarken, yorum yazarken elimi titretmiycek olsa da sana inanıyorum. beni ikna ettin. adamsın.

"...üm insanlar aynı durumda ve bunun tek çaresi ne biliyo musun?" ooo sadece problem tespiti değilmiş çözümü de var. tahmin etmeliydim. ama ne çabuk lan gelmişiz çözüme. yaşasın çözüm! kurtulduk! " 'insanlık'ta yeni bi dünya düzeninde ve o düzende kimse sadece kendisi için kazanmak için egosunu tatmin etmek için çalışmıycak aksine egosunu yenmek için başkaları için çalışacak." tamam dostum çözümüne de iman ettim artık sal beni gideyim yaklaşık 190 dakkadır konuşuyosun ağzını yüzünü sikecem yorul biraz. dur bişey diyim -hıhı evet haklısın abi şirinler gibi dimi? "ayyynen öyle kardeşim tıpkı şirinler gibi ama..." e amınıskiym o komünizm değil miydi o, niye kendi buluşunmuş gibi anlatıyon. sabahtan beri... oha 193 olmuş.. töbe töbee.. acaba ona 'abi konuşuyon iyi konuşuyon güzel söylüyon ama sen "velikopter341@..." diye msn adresine sahip değil misin' desem ne der acaba. o değil de ismin ali olsa "alikopter", haluk olsa "halukopter" diye nikin olurdu farkında mısın? sen böle bi insansın çünkü desem.. emre olsa "emredersin" fahri olsa fahrinayt911@ örnekler çoğaltılabilir diye de eklesem.. sonra facebook hesabından, profil fotoğraflarından bahsetsem birlikte bi de bunları analiz edek diye teklifte bulunsam... zor derslerin vizelerinden '40 alsam yeter finalde kasar kurtarırım' diye kolay derslerde de 'bundan da yüksek almıycaksak nasıl ortalama yapcaz' diye sabahlamalarından, ineklemelerinden bahsetsem oturup ağlar mısın acaba.. bak hala konuşuyo mınısktiğmin.. aa stoa dedi dur bildiğim kelime geldi bilgili olduğumu göstereyim.. -stoacılık değil mi ? çok güzeldir o stoacılar kinik var ondan çıkmış gibi.. bilirim.. (...)

#işte böyle belki bi gün de ben bişey söylerim dinleyecek adam bulamam diye mi karaktersiz bi insan olduğum için mi bilmem böyle muhabbetlerde ölümüne sıkılsam da ortamdaki herkes konuşmacıyı susması ya da konuyu değiştirmesi yönünde baskıya tabi tutsalarda ve ben aslında onlardan yana olsam da konuşan'ı dinlerim.. çünkü o kafa siken ben de olabilirdim derim.. ki olamam o ayrı. ama eğer gaza gelmiş konuşmacı dinlenmediğini anlarsa neler hisseder anlayabilirim.. böle yarrak kafalılık yaparım.. nolur bu adam bi daha ki sefere -dinleyicileri arasında benim gibi bi mal yoksa - siklenmez ama morali de bozulmaz çünkü onu anlayan ender de olsa çıkmaktadır.. diğerleri onu anlayamayanlardır.. yazıktır.. sizden isteğim sizde böle coşkulu adam gördünüz mü inceden ilgileniyomuş gibi yapın bi iki kafa sallayın sevinsin gariban..

imza: GARİBAN

15 Eyl 2010

kusursuz plan

malumunuz, serde çapkınlık var.. ve kız kesmek erkekliğin şanındandır.. ama ben hiç kız kesemiyorum.. sanırım utanıyorum ama tam da utanmak değil korkmak gibi. yani hani bi süper markete çantayla girer ve dolaşıp dolaşıp hiçbişey almadan çıkarken bi korku, utanma karışımı ilginç duygulara girersin ya.. "acaba çantama bişey attım mı?" "hırsız mıyım ?" "ötersem ne derim" gibi gereksiz kuruntular yaşarız ya.. ..yani en azından ben yaşarım.. çok şükür 12 yıllık 'süpermarkete bakınma kariyeri'mde hiç de ötmedim ama hep o duygu o kuruntu üstümdedir. işte kız mevzusundada bu duygu -bu "kuruntu"- peşimi bırakmaz. ama tüketici kimliğim nasıl marketlere girmemi sağlıyorsa, abazan kimliğim de arada kız kesmeme filan sebep oluyor. hormonlar işte.
geçenlerde de -derse gittiğim ender günlerden birinde(hı hı tembelim ben)- sınıftakilerin çoğu henüz gelmemişti çünkü erken gitmiştim ve sıkılıyordum. birden sınıfta pek az muhabbetim olan güzel bi kızla daha samimi olabileceğim gibi bi düşünce kıvılcımlandı beynimde.. uzaktan baktım, baktım baktıım. olmadı. kızın konumu beni görmesine engeldi. bu işler zaten uzaktan olmazdı. bi çare bulmalıydım çapkınlığımı konuşturmalıydım. ama nasıl? nasıl?! nasıl! ??
hemen asi, kabına sığmaz beynime odaklandım. O bu işin üstesinden gelir dedim; ve o an "dahiyane" bi plan şimşeklendi aklımda. İşte ben buyum dedim çok zekiyim yaaaa dedim .kendi kendimin götünü kaldırdım. Planım çok basit gözüküyordu ama altında bi deha yattığı besbelliydi. Öyle ki bu kusursuz plan kendimi maykıl scofield'la özdeşleştirmeme sebep olmuştu... bi saniye o kimki lan!? o hayal ürünü dedim hemen ardından. Ben gerçeğim ve planım da onunkilerden çok daha kusursuz....

planım şuydu: telefonumu çıkarıp, yanıma koyduğum montumun cebine koyup, ''aaa nerde bu telefon!'' ''tuh nerdeki acaba hay allah?'' diye yüksek sesli arayış içine girecek, kızın duyduğundan emin olduktan sonra da üstün tiyatrocu yeteneklerimle kızdan, beni çaldırmasını isteyecektim. tabii ki birbirimizde numaramız olmadığı için o bana "numaranı söyle" diyecek, ardından beni çaldıracaktı.. ve sonra "aa hay allah burada mıymış" diye telefonmu montumun arasında 'bulacaktım', bu sayede hem içsel sorunları olan bi insanın şirin dalgınlığına gülüp, yumuşayan güzel kızın sempatisini hem de o güzel kızın telefon numarasını almış olacaktım. zaten ordan sonra muhabbet, sohbet açılmaması olanaksızdı bi kere artık bi "yaşanmışlık" olacaktı.
kusursuz planımı hemen harekete geçirip müstakbel "yarimi" hiçbi sıradan çapkınlık numarasına girmeden koluma takmalıydım. işin güzeli, rezil olma olanağım yoktu. Kıza selam verip duymaması, facebookta ekleyip kabul etmesini beklemek, gibi şeyler de olmaycaktı. lan ben harikaydım.
Neyse cep telefonumu cebimden çıkardım, montumu uygun mesafeye çektim herşeyden emin olduktan sonra rolüme girip repliklerimi saymaya başladım. "aaa nerde bu??" "allaaaah alllaaah?" "acaba yeremi düştü" tarzı serzenişlerimi duymuştu ve daha da iyisi olmuştu. o güzel kız "bişeyini mi kaybettin?"diye sordu. Aah ah.. daha şimdiden her derdime ortak olacak, bi 'kötü gün yari' olacağını kanıtlar gibiydi. ben bu beklemediğim ilgi karşısında doğaçladım tabi hemen. "Evet.telefonumu bulamıyorum" dedim. O da bulunduğu sıradan kalkıp yanıma doğru yürümeye başladı. herşey o kadar mükemmeldi ki inanamıyordum. Müstakbel sevdiceğim yanıma gelmişti bile, ben de hemen aklıma o an gelivermiş gibi "ya beni bi çaldırır mısın acaba ?" diye sinsi sorumu soruverdim o da "tabi numaranı ver " deyince "ALLLAAAAAHHH !! " diye bağırasım geldi ama tuttum kendimi. malum, serde oyunculuk var; duygularıma hakim olmalı ve planımı kusursuz olarak işletmeye devam etmeliydim. telefon numaramı verdim ve çaldırdı.. Çaldırdı amaaa çaldırmaz olaydı... hayır lan!? Olamaz imkansız! ulann? ulann!? hayır... evet telefonumu elimde unutmuştum. hayır kız bunu gördü ve yere yığıldı gülmekten. Ben de bi kez daha "gülsemmi ağlasammı bilemedim". Ulan nasıl olurdu lan nasıl lan??? Yahu o değil ondakkadır arayıp tarayıp kızı yanıma kadar getirdikten sonra onca planlar bişeyler yaptıktan sonra nasıl olurdu. içimde kor ataşlar yanarken bende güler gibi yapmaya çalıştım. olmadı . "YUUHHH BEE" "BU DA MI GOL DEĞİL BEEE" diye ağlamak istiyordum. kollarımı iki yana açıp bağırmak ardından göğsüme vuru vura sol yanımı çürütmek istiyordum.. ağlamak..
Doğal olarak o kızın numarasını aldım, aldım da öylesine ezilmiş, öylesine örselenmiştim ki artık onu görünce yolumu değiştiriyorum; ondan ölümüne kaçıyorum. Çünkü bana, benim ne boktan bi insan ne mal bi şey olduğumu hatırlatan kişi o 'güzel kızdı'. Artık beni her görüşünde gözleri gülüyor -istediğim kısmen oldu- ama ben onu her gördüğümde gözlerim doluyor be hacı.

HAYIN KADER ZALIM KADER!

YİNE AĞLARINI ÖRDÜN KADER.
Bİ BANA MI ACI? Bİ BANA MI KEDER?
AĞLAYANLAR BİR GÜN GÜLER
DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

[...bir abazanın anıları 02,05,1990/ cihangir ]

10 Eyl 2010

yaz aşkı flaşforwardı

kavruk ve nemli bi akdeniz yazıydı işte.. yazın en sıcak günü, televizyonda hiçbişey yok. kanepede altım sındıkça yerimden hafif kaykılarak sıcağa meydan okuyor ve alabildiğine zaplıyordum, lakin 21. yüzyılda 16 kanala sınırlı televizyonda hiçbirşey yoktu. hava çok sıcak çok çok nemliydi.. 've nem, insanın üstüne yapışanı giymesidir' dedi içimdeki şair..

sanılanın aksine, hiç de aşka uygun bi mevsim değil bu yaz.. nem oranı %90'ı, sıcaklık da mevsim normallerini zorlarken nasıl olurdu da aşk yaşanırdı. pispis terliyor insan şu yaz mevsiminde.. ama gönül ferman dinlemez.. bi kere "yaz aşkı"nı duyduya, habire onu ister şımarık çocuklar gibi.. malum, ben de şair ruhluyum, anı yaşarım "carpe diem" derim de başka bişey demem. yüreğimin götürdüğü yere gidecektim elbet.. şimdi televizyonu kapatacaktım ve acilen yeni bi yaz aşkına yelken açacaktım. gerçi eskisi olmamıştı ama olsun. yine de yeni bi aşktı ufukta görünen. ahh aşk. tek bi soru kalıyordu cevap isteyen. nasıl??

yani sonuçta çirkindim, nasıl olur da, bu aşırı çirkinlikle 'yazaşkım'ı bulabilecektim ki.. uzun süre karamsarca düşündüm ve aklımda bi fikir gelişmeye başladı fikir değil de sanki flaşforwarddı bu. aslında olay basitti. hergün havlumu, güneşgözlüğümü ve yarım litre meşrubatımı alıp, beyaz nike'larımı giyip ('neden adidas değil?' sorusuna verilecek cevap "just do it" sloganıdır.. ki ruh halimi daha iyi yansıtacağını siz de kabul edersiniz) sahile gidecek, hem sporumu yapacak hem yeni aşklara yelken açacaktım.. işin püf noktası; "aynılık prensibi" idi, yani hergün aynı saat, aynı dakika, aynı saniyede orda olup, hergün aksatmadan, -kesinlikle- aynı süre içersinde (örneğin 47 dakika) aynı şeyleri yapıp, aynı geldiğim gibi gitmekti.. cool, umursamaz, aynı zamanda sıcak kanlı ve karşşı cinse karşı davetkar bi hava içersinden kaçınarak 'sporunun peşinde' adam olacaktım.

yeri geldi mi ufka bakarak hüzünlenecek, sırf kafa dağıtmak için kaslarımı geliştirecektim, yeri geldi mi gözümü kısıp (gözümü kısınca mehmetaslantuğumsu bi yakışıklılık düşün(noktalamaya çok dikkat ediyorum! 'umsu' özel isme ayrı yazılmaz çünkü ..neyse )) sanki eski günlerdeki acıkı bi olayı anımsamışcasına üzülecektim. dertli gözükmem gerekiyordu yaralı bi ceylan kadar saf ve savunmasız bi aslan kadar mağrur ve güçlü olmalıydım.. sporumdan sonra belki denize nazır bi cafede ama tabi aynı cafe, aynı masa aynı sandalye vs .. ve tabi aynı içecek.. bisüre sonra 'herzamankindenim' olacak bi içecek.

bu monoton ve iğrenç gibi duran ama özünde sinsi plana sağdık kalırsam elbette 'dikkatli gözlerden' kaçmayacaktım.. çevrede dolgun ve meraklı bi bayan tarafından "rahatsız etmiyorum dimi?" diye -hatta belki de bi "sory?" ile- yaklaşılarak sorgulanacaktım. çünkü soru işaretleriyle dolu, makina düzenine sahip, filmlerdeki gibi bi 'başrol adamı' olacaktım. hikayemi merak edeceklerdi, beni sürprizlerle dolu bi kitap gibi okumak isteyeceklerdi.. yapacağım şey tavlamaya çalışmak değil merak uyandırmak olacaktı.. zira çirkinin, yakışıklı gibi davranıp atak olması herzaman iticidir. göze batar, iğrendirir. ben tam bir kadına doymuş adam gibi olmalıydım. sonra belkide elimdeki kalın kitabı bırakıp kendimi diyaloga açacak konuyu edebiyattan, tarihe, ordan tekrar edebiyata, ardından belki şiire getirecek, belki en kalın, en davudi 'şair' sesimle orhan veli'den

"her gün bu kadar mı güzel bu deniz?

böyle mi görünür gökyüzü her zaman?

her zaman güzel mi bu kadar,

bu eşya bu pencere,

değil,

vallahi değil,

bi iş var bu işin içinde."

şiirini okuyacak, kadının güzelliğine göndermeli ve içimdeki duygulara tecuman olan bi şiirle 'gözlerinden kalbine akıcaktım'*. peki hala niye duruyorum öyleyse.. hemen kalkıp bişey yapmalı, hayatımı değiştirmeliydim.değil miydi ki "just do it" sahip çıkmış 'düzen'e... ama önce üstümü değiştirmeliydim.. aa akasya durağı çıkmış dur önce şunu izliyim sonra .ehehe osman aga...

(*bkz: google'de ara: berksan, çilek dudaklarına yapışıp kalıcam)

30 May 2010

bakiyesi yetersiz

lan olum, ben sanırım fakirim ..ne bileyim öyle geliyo. tabi dünyanın %81,569'u fakir. benim de fakir olmam bi açıdan tahmini pek zor olmayan bi şey. ama benim ruhum da fakir.. nasıl anlatsam.. yani öyle doğmuşum.onun garip bi ezikliği var sanki içimde. "demem o ki gardaşlar ben cahalım pek gonuşmayı bilmem" tarzı serzenişlerde bulunmak her zaman sevdiğim şeylerdendir. şimdi "NEALAKASIVARLAN ?" derseniz. ki dersiniz. cevabı bilmiyorum.

haa ne diyodum. evet fakirlik. lan olum ben zengin olmam, olamam lan. Milli piyango çıksa falan, yani çok param olsa, sağa sola borç verir, sonra gurur yapar almam .biraz da korkarım açıkçası. bi iş kurar batırırım.. hiç bişey olmasa harcamasını bilmem; millet "götü kalktı bunun" demesin diye kasarım da kasarım. yani zengin hayatı yaşayacak kapasitede değilim, gerçi öyle bi isteğimde yok.. en çok da buna gıcık oluyorum. "lan niye istemiyorum salakmıyım?" diyorum..

geçen gün de kampüs içinde bunları ve benzeri mallıkları düşüne düşüne, ellerim cebimde yürüyodum. neden sonra arkadaş aradı. dedi "toplanalım diyoz bi, gel." . dedim "tamam". dedi "tamam". zaten saçma sapan düşünceler içinde mal mal, öküz öküz dolaşıp, melankolik görünümlü şizoik bi haldeydim kafamı boşaltmam bana da çok iyi gelecekti nitekim biz bi araya gelince epey eğlenirdik.. neyse hemen kampüsün B kapısına doğru yöneldim kendi kendime şakalar yapıp güldüm filan yol çabucak bitti zaten 150 metre ya vardı ya yoktu.. B kapısından çıktığımda birden geri zekalı olduğumu tekrar anladım çünkü aynı mesafedeki A kapısına gitseydim oturarak gidecekken, şimdi aynı paraya ayakta gidecektim ..evet ayakta gitsen de aynı parayı veriyorsun ve bu bana koyuyo.. kendime küfrettim tabii ve hemen gördüğüm ilk otobüse doğru atladım -hayır sevgili dostlarım hayır o kadar da mal değilim yanlış otobüse binmedim müsterih olun-

atladım lakin benden çakalları hep olurdu. yine oldu. birden önüme 4 kişi geçiverdi, hakkımı savunamadım. ses bile çıkarmadım. önüme geçen3 kız ve bi erkek teker teker bindiler ve hepsi para verdiler. para verdiler diyorum çünkü ben kentkart adlı akbil benzeri bişey kullanıyorum ve bizim oralarda onu sadece fakirler kullanır -ve biz buralarda fakirleri sevmeyiz dostum- kentkartla ödersen 90 kuruş, normal(cash) ödersen (bir) 1 lira. genelde kent kart kullanmayanlar "amaan ne uğraşıcam iyi işte böyle" diyip aradaki (on)10 kuruşu takmayan insanlardı oysa ben bi "kentkartlıydım" belki o önüme geçen dört kişinin önüme geçmesi boşuna değildi.. belki tipimden bi kentkart taşıdığım belliydi ve belki her alanda böyle olacaktı sonuçta 'hamurumda fakirlik var'dı..

otobüs tıklım tıklımdan halliceydi ayakta bayaa bi insan vardı. bi an önüme geçenlerin oturamamasına sevindim içim şeytani bi kahakahayla bile doldu ama gülemedim. sonra şöföre "biıırenci" dedim ama.. ama şöför elini uzatmıştı bile O'an yıkıldım, gözlerimde yaşlar tomurcuklanır gibi oldu.. ezildim. büzüldüm. ama metin olmalıydım, kendimi toparladım ve biyandan kentkart okuyucusunu gözümle işaret eder gibi yaptım bi yandanda elimdeki kartı iyice görmesini sağladım. şoför içteniçe kızarak okuyucuya bastı, bastı ki kartokuyucu benden öğrenci tarifesi kessin. kessin ki 1 lira değil 90 kuruş gitsin. bütçemdeki +10 kuruş bana can versin.. bastığı an ben de büyük bi çeviklikle kartımı okuyucuya tuttum, hemen arka tarafa doğru yeni akım başlatmalıydım, insanları, boşlukları doldurmaya teşvit etmeliydim.. şoförün işine yararsam belki kentkartlılara avuç uzatmaz artık, bizi de fark eder sempati duyar, diye düşündüm.. amaa okuyucudan didit diye paramın varlığını belli eden hoş bi ses değil de bilgi yarışmalarındaki yanlış sorulara verilen efekte benzer bi ses çıktı.. ve okuyucu bana bi kadının sesinden -bağıra bağıra- "BAKİYENİZ YETERSİZ" dedi. demez olaydı. oğlu ölmüş fatma girik gibi bağrım tutuştu. pusatsız, duldasız, üryan bir cana bir de başa kaldım. halbuki daha yeni kendimi toparlamıştım. herkesin bana baktığını hissetttim kafamı otobüstekilere yönelttim ve evet hepsi bana bakıyordu ve ben ağlayayazıyordum. lan herkes bakıyodu, bi kişi de muhabbetine devam etmezmi bee. otobüsü bi ölüm sessizliği sardı sanırım bu fırtına öncesi sessizlikti. Birden, herkes beni parmaklarıyla gösterip "BA-Kİ-YE-Sİ-YE-TER-SİZ!!-BA-Kİ-YE-Sİ-YE-TER-SİZ !" diye -bağıra bağıra- dalga geçmeye, gülmeye başladılar yaşlı bi teyze bile onlara katılmıştı. otobüsteki yaklaşık 50 kişi bir olmuş,beni aşşağılıyor, gülüyor, gülüyor ve gülüyordu.. kahkalar beni gitgide küçültüyor, yerin dibine sokuyordu.. birden şoförün "geç hadi arkadaşım" diye seslenişiyle irkildim..o kâbusumsu şeyden uyanmıştım. evet gözümü bi açıp kapayışımda film gibi bişey izlemişim tıpkı filmlerdeki başrol oyuncuları gibi olmuştu. (bkz:şaytanın avukatı) hemen gözyaşlarımı çaktırmadan koluma silip aslanlar gibi 1 liramı verip hemen yerimi aldım.. insanlar gerçekten "bakiyesi yetersiz" diyolar gibiydi, açık açık diyemiyolardı tabi ama kesin diyolardı. mesela belki şu 3orrrospular aralarında beni konuşuyolardı.. "aahhhaaa bakiyesi yetersiz" "yo yoo tamamen yetersiz" "kıhh kıh" diye gülüşüyo olmaları gayet muhtemeldi.. ama ben gayet vakur bi şekilde sanki az önceki mal ben değilmişim gibi hiç kendimi bozmadan yolculuğuma devam ettim..

çarşıda indim, arkadaşların yanına gittim, şaka şuka filan baya eğlendim ama aklımda hep o acı an vardı ve evet kabul ediyorum "bakiyem yetersizdi" ..o .mına koduum kartokuyucusu o bed sesinden 7 düvele duyurmasaydı nolurdu haa nolurdu o gün bu gündür her otobüse binişimde bi tedirginlik bi gerginlik hissederim. bakiyem daha bitmeden çok önce tekrar tekrar doldururum ama yine de o korkuyu içimden atamam. işte bunun adı 'fakirlik' kent kartımda 20 lira yüklü bile olsa ben o otobüse bindiğimde fakir ve 'muhtemel bakiyesi yetersiz' biri olarak biniyorum o otobüse. işte bu çok enteresan bişey dostlarım bunun adı ruhen fakirlik bu anlatılması zor yaşanması daha da zor bişey. ciğerimi dağlıyor. ama o zalım kart okuyucu o hayın kart okuyucu yokmuu ooo.. o ne insafsız, o ne kapitalist, o ne para göz bişey o.. halbusem, o gün kartımın içinde kalan paramı alsa, sonrada sessizce ve anaçca "hadi bu seferde benden olsun aslanım başka zaman ödersin" dese bu travmayı, buhranları hiç yaşamazdım..

2 Nis 2010

neler diyorum ben (2)!!?

beklediğim tepki, yine beklediğim gibi, bi kızdan gelmişti "yavvaş.." gülümsemesini engelleyerek "ayıp oluyoo" dedi 'terbiyeli kızarkadaş' "hanımlar var burda!" diye de ekledi. haklıydı bi 'hanım' olarak. o kısa cevap aralığında tüm benliğimle ne diyeceğimi düşündüm, aklıma bibok gelmiyordu. kilitlenmiştim. zaten saniyenin bilmem kaçta kaçı, nasıl cevap bulmama yetsindi zaman. yetmedi. -öss'de de yetmemişti lan zaman..- artık bişeyler söylemem gerekiyodu, aklımda bişey yoktu, ben de. "ı.. hı ? ne ?? ayıp mı???..." diyerek mala yattım.

biraz düşünmeme zaman verseler belki özür dileyip konuyu kapatacaktım ama olmadı mallığımı konuşturdum: "yahu ben onu bi kişiye yapmadım kii, öyle şaşkınlıkla ve kızgınlıkla, beden diliyle verilmiş bi tepkinin 'ünlemi' olarak.." sürü psikolojisiyle hepsi yaptığım ayıbın,terbiyesizliğin, öküzlüğün farkına vardılar az önce gülenler şimdi 'bi sosyal sorumluluk bilinciyle', bana cephe almışlardı ve bu cephenin cevval komutanı ilk soruyu soran 'terbiyeliydi'. "ya resmen hareket çektin afedersin" benim utanmadan,çekinmeden yaptığım 'eylemi',usturuplu bi şekilde ağzına alınca bile "afedersin" diyen bu kişi ağzıma sıçacağını belli etmişti. belkide bu anı, beni tanıdığı ilk günden beri bekliyodu. ordan bi başka abazan : "abi harbiden biraz abarttın kızların yanında.." diyerek tarafını belli etti ve ekledi "benim için sorun yokta yani bu ortamda kızlara ayıboldu" .mını sikttiğmin iti, beni de satmak istemeye istemeye sattığının mesajını mı vermişti bu sözlerle. bişey farketmezdi. henüz o hokkalı 'nah'a maruz kalan "mağdur" şoktan çıkıp saldırıya geçmeden sazı elime almalı, bu 'öfkeli kalabalığı', bu ahlak bekçilerini, kontrpiyede bırakmalıtdım.

hani derler ya "açtım ağzımı yumdum gözümü" işte onu tam da bu durumda derler. (tam bir aktör edasıyla)"yahu arkadaşlar ne var bunda, yani çocukların bile yaptığı, kültürümüze işlemiş,bi parçamız olmuş bi hareket bu*(nahı pişkin pişkin göstererek). yani ayıp olan ne var ki şimdi bunda (el haalâ ortada) yani bu yabancıların "fuck"ı gibi basit ve pornografik bi hakaret değil ki" ohhhaa ne diyorum lan ben bu kadar da sıçabileceğimi hayal bile edemezdim diye düşünmemek elimde değildi fakat sanırım işe yarıyordu.devam ettim. "yani bence bu* gayet sevimli bişey demin de dediğim gibi bi 'vücut dili ünlemi' ayrıca kültürümüzde çoookk çoook uzun zamandır var olan bişey" gerçekten de ciddi ciddi anlatıyordum, onlar da beni ciddi ciddi dinliyordu.. hayretler içindeydim. "mesela bu 'nah' dalgıçlıkta iki taş arasına sıkışmak anlamında kullanılıyomuş hani onlarda çeşitli el işaretleri var ya işte onlardan biri bu*." ..başparmağımı oynatarak anlatmayı sürdürdüm.. "evet evet şu iki parmak taşları, şu baş parmakda kişiyi simgeliyomuş." ordan biri genel kültürünü konuşturup benim bu kulaktan dolma, götten uydurma 'bilgimi' destekledi; "evet evet ben de duymuştum onu" ulan gülmemek için kendimi zor tutuyordum.. resmen işe yarıyordu.inanılır gibi değil lan.. az önce beni "yola getirmek" için birlik olmuş bu grup, şimdi gözümün içine melül melül bakarak, hatta onaylayarak beni dinliyordu. tabi doğal olarak gaza geldim,mutlu ve muzaffer bi edayla konuşmaya devam ettim "abi bu ingilizlerin ,amerkalıların filan bi argo kütürü yok ki zaten işi gücü orta parmak yukarda fuck fuck diyip durmak" sanki yabancıların arka sokaklarında, harlemin izbe yerlerinde dolaşmış, görmüş geçirmiş gibi konuşuyordum ama kültürümüzü yüceltmenin haklı gözükmemi sağlayacağını da biliyordum tabi. " ne yaniee ??, ne ki bu orta parmak" (küçümseyerek) "çok basit lan. hiç düşünmeye bile gerek yok.. erkek cinsel organını sembolize ettiği açık. yani remen pornografik. onu yapsam da 'terbiyesi deseniz' kabul. anlarım. bizim 'nah'ımız öyle mi? hayırbtabii ki. bi kere çok zekice.zeka dolu bi 'hareket' zengin bi argo kültürünün ürünü olduğu aşikar. bakın bunu* ilk bulan adam tam bi dahi , tam bi 'şair' bundaki allegori başka hiç bişeyde yok. var mı?? yok abi yok .buram buram sanat, bunu nasrettin hoca mizahıyla, yunus emre sadeliğinin birleşmesi denebilir.." ulan fazla abartıyorum galiba derken dinleyenlerimdeki sessizlik beni tekrar cesaretlendirdi hemen benim de henüz bilmediğim o anlamı çıkarmalıydım. hiç düşünmüyordum,ağzıma geleni olduğu gibi sadece söylüyordum.. zaten ben genel olarak düşünmeden konuşan ne dediğini pek bilmeyen biri olarak hep böyle konuşurdum. " bakın arkadaşlar (tekerteker hepsine nahı yaklaştırarak) isterseniz siz de yapın, bu ne anlama geliyo sizce. sığ düşünmeyin, bakın şu 'işaret parmağı ile orta parmak arasından çıkan baş parmak'.. konunun nereye gittiğini bilmeden hızlanarak sadede geliyordum; sona yaklaşıyordum. "orta ve işaret parmak belli ki kadın cinsel oraganını baş parmak da erkek cinsel organını sembolize ediyor. biraz düşününce bulunmayacak bişey diğil. peki biz bunu iki 'şey'in 'bu sembolik birleşimini' bu açıdan nasıl olurda görebiliriz sizce.. evet evet "içerden" bakıyoruz peki biz bunu* içerden nasıl olurda görürüz? yoksa biz malum yerdemiyiz.. rahimde..peki biz sadece kimin rahminde oluruz? evet, anneee..." ..haasssiiktiiiiir.. laaaan?? ben neyi keşfettim böyle! laf nerelere geldii laann.. gerçek dünyaya yeni dönmüş gibiydim. kendimi kurtarmak için 'savunma' yapıyordum?. noldu lan nooldu, ne dedim, nasıl dedim?.

ne dediğime bu kadar şaşırdığımı hatırlamıyorm sayın okurlarım.. herkes bulunduğu yere çakılıydı sanki.. tüm dostlarım ağızları açık, şok olmuş vaziyetteydi. belki de söylediklerimi yanlış anladıklarına inanmaya çalışarak, ebleh ebleh bakıyolardı.. o masum, o sevimli, o günlük hareket gerçekten de o kadar ağır bi küfür olabilirmiydi..

sanırım O'an herkes benimle aynı şeyi düşünüyordu.. neden sonra sessizlik ilk başta nahı yiyen arkdaşın nemli gözlerinden dökülen iki damla yaş ve ağzından dökülen iki kelimeyle son buldu "yazıklar olsun"

halâ götüm sıkıştığında böyle uyduruk bilgiler uydururum ama bu uydurduğumdan harbiden gurur duyarım lan.

28 Mar 2010

neler diyorum ben !!

dün, uzun zamandır görüşemediğim bi arkadaş grubumla buluştum, muhabbet filan ediyorduk.. 4erkek ve 3 kızın olduğu bu samimi ortamda muhabbet gitgide koyulaşıyo, koyulaştıkça seviyemin düştüğünü fark ediyor ama bi türlü buna engel olamıyordum. şuursuz kahkahlar eşliğinde, en çok kendi esprilerime gülerek, salya ve tükürük sıçratarak, çığ gibi büyüyen bi rezillik içinde eğleniyordum. ulan benden başka herkes de seviyesini koruyordu bi nebze. eğleniyorlar, gülüyolar filan ama usturuplu bi şekilde yapıyolar bunu. birden "lavaboya gitme ihtiyacı hissettim" başka bi deyişle "tuvaletim geldi" ama bunu, bu şekilde söylecek zeka daha önemlisi 'terbiye' sahibi insan nerdeee.. masadan kalkarken , 'terbiye gereği müsaade isterken' bile öküz gibi; "ben sıçmağa gidiyom.bok sıçacam" dedim ve "HHğeehhaahhaahh kığğğhğğ" benzeri seslerle 'kahkahalar' atarak tuvalete gittim. arkadaşlar da hemen, bu olağanüstü, bu zeka dolu espirime ve kahkahlarıyla eşlik etmişlerdi ve hala gülüşlerini duyabiliyordum. işte ben böyle bi hayvanım. hadi ben hayvanım bunlar niye gülüyo

tuvalete girdim ,kapıyı kapattım filan.. ve 'sıçarken' kendimle başbaşa kalmamla aklım başıma gelmeye başladı ..birden "laan ne yapıyorum ben ? !!" dedim ..içerde gülüşmeler devam ediyordu.. "ne kadar beyinsiz bi yaratığım, ..bu ne hayvanlıktır" diye başlayıp, kendime en ağır küfürlere kadar giden bi 'kendimle hesaplaşma' yaşadım. hemen kendime gelmeliydim. bu arada sıçtığım bok gerçeküstü kokuyor, adeta boğazımı yakıyordu ama bu aşamada bunu düşünemezdim.bu kokudan önemlisi benim kendime olan saygımdı. yinede gözümün yaşarmasının sebebi rezilliklerim değil malum kokuydu ve buna engel olamıyordum.

hemen davranışlarıma odaklandım. bana böyle neler oluyordu. bunca insanın arasında hiç utanıp sıkılmadan yaptığım ayılıkların haddi hesabı yoktu. enteresan bişekilde aşşağılıklarıma, bayağılıklarıma gülüyolardı filan ama bu yaptığımın boktan olduğu gerçeğini değiştirmiyodu. Ben, üniversite okuyan, değerleri olan, aydın bi gençtim ve böyle hayvanlıklar yaparak yaşamımı sürdüremezdim. hemen radikal kararlar almalıydım ..ve aldım. "bu tualetten çıktıktan sonra bambaşka bi insan olucam " diye yemin ettim kendi kendime. gerçeketen aklım başıma geliyor, geldikçe de bu kutsal yeminime bağlı kalacağımdan emin oluyordum. gaza getirmiştim kendimi. hemen burdan çıkıp başka biri olmalıydım,"terbiyeli", standart ve prensip sahibi adeta örnek insan olmalıydım. bunun için hemen harekete geçmem gerekiyordu ve geçtim. artık dönüşü olmayan bi yola girmiştim..

işimi bitirip (artık şıçtım demek yok "sıç" yok) tuvalet kağıdını koparıp taharetimi alıp -defalarca- sifonu çektim."tuvalet tuvalet olalı böyle zulüm görmemiştir" diye şaka yaptım kendi kendime ama gülmedim çünkü içimden bi ses beni frenlemişti "gevşeme murat. şakanın sırası değil daha az önce bambaşka bi insan olmak için and içitin" diye uyardı. gevşememeliydim. son bi kez daha sifonu çekip elimi -köpürterek- yıkayıp kapıyı fazla açmadan dışarı çıktım ve hemen kapadım. bu kokuyu kimse duymasa hepimiz için daha hayırlı olurdu.

hemen arkadaşlarımın yanına gidip oturdum. herkes bana gülümseyerek bakıyordu bişey isteyecek gibiydiler "noldu" dedim. güldüler. yine şaka mı yapmıştım . yo yoo hayır "ben bok sıçıcam" deyince bile dakikalarca gülen bu insanlar, buna da gülebilirlerdi, bundan normal bişey olamazdı. içlerinden biri "sıçtın mı ?" diyip kahkaha atmaya başladı ve kendimi bi anlığına onun suretinde gördüm, az önce ben, böyle bişeydim. gülemedim. bi tebessümle geçiştirdim. muhabbet devam ediyor ama ben elimden geldiğince az katılmaya çalışıyordum. saçma sapan şeylere gülümsüyor normalde hakaretlerle karşılayacağım aşşağılayacağım söz ve söz öbeklerini duymazdan geliyordum. ama iyice de sessiz kalıp dikkat çekmemeliydim "noldu sana " vb bi soruyla karşılaşıp muhabbetin merkezine geçersem kendimi tutmam zorlaşabilirdi. o yüzden arada bi iki konuşuyor, şakalaşıyor ama bi 'insan gibi' olmaya dikkat ediyordum.dakikalar geçti..

konu sinemaya geldi.ordan sinemanın güzel kadınlarına. ama ortamda kız arkadaşlar da olduğu için, biz abaza arkadaşlar temkinliyiz. normalde her adı geçen isme "offff o hatun müthiişş beeaa" , "waaşşş" diye tepkiler veren insanlar olarak, biraz frene basmamız normaldir zaten. ama kızlar da bi enteresan.. biz abazalar nasıl her aktristi (kadını) nasıl güzel buluyorsak onlar da , bi şekilde kimseyi güzel bulmamakta ısrarcıydılar. "güzel ama onu bi de makyajsız görün" , "güzel ama yaşlı" , "güzel ama o kadar da güzel diğil" , "güzel ama şöyle" "güzel ama böyle" gibi 'güzel ama..'larla değerlendiriyorlardı. aması ney ama'na koyim güzel işte.

resmen bi kutuplaşma yaşıyorduk.. bu kafamı bozmuştu ama anlayış göstermeye çalışmıştım. belli ki o bilindik kadınlık içgüdüleriyle 'kıskanıyo'lardı. sanırım anlıyordum lakin yine de herkesin üzerinde mutabık kalacağı bi güzel bulmak istiyordum. bu sohbet ancak kızların bi güzeli kabul etmesiyle bitebilirdi ...sanırım salağımsı bi inadımsıydı benimki. ..bi çok önemli kozumu söylendi ve hiçbiri, yeterince beğenilmedi. ulan birine sadece güzel deyin bitsin. olmuyordu ne desek olmuyordu ..nice dilberleri itin götüne sokuyolardı. ".. laaan dur bi dakkaaaa" dedim salak sırıtışımla. Anjelina Julie söylenmemişti ehh buna da bişey diyemezlerdi. çünkü bu konuda nedenini bilmediğim evrensel bi mutabakat vardı. bu konu burda biter dedim ve ismi orataya attım. ama kızlar. bu kez daha bi gözü karalıkla daha bi kararlılıkla "hiç de bile" tarzı yorumlarda bulunmaya başladılar, kadının o 'dillere destan'(çift anlam) dudağına bile "ne biçim dudak o öle" diyen vardı.

ağzım açık kalmıştı.şaşırmış ve hatta durumu kabullenmeye başlamıştım . tam pes ediyordum kiii ordan, ..bi arkadaş diyemiyorum.. bi "allahın azmışı" , "dünkü elizabetçi" "oluuum mr and mrs simit'i izledinmii laaan"cı abza, -bize gıcıklık olsun diye mi, kızlara yaranmak için mi yoksa sırf 'aykırılık' olsun diye mi bilinmez- "bence de güzel değil " diye atladı. kutsal ittifakımızı bozmuştu ipne. neyin peşindeydi bu. neden sonra içimde garip ve tanıdık bi duygu dalga dalga büyüyerek beni ele geçirdi. dolunayın kurtadamı etlediği gibi ele geçirdi içimdeki o lanet ve aniden kontrolsüzce baş parmağımı işaret ve orta parmağımın arasından çıkararak elimi yumdum akabinde "NAAAAHHHĞ" diyerek gülmeye başladım.. Ölümüne gülüyordum. nefes alamadan ,küçük dilimi göstererek ve salyalı salyalı gülüyordum. 'bizimkiler' de benim düşündüğüme benzer şeyler düşünüyo olmalıydılar ki hak verircesine güldüler ..tabi insani sınırlar içinde.. ama ben bi fenaydım, kaptırmıştım kendimi. sanki az önce entellektüel entellektüel sinema hakkında ahkam kesen, yabancı filmlerin orjinal adlarını söylerek hava yapan ben değilmişim, hiç olmamışım gibi gülüyordum. nefes almadan gülmekle geçen bibuçuk dakkanın ardından derin bi nefes alabildim. kesik kesik gülmelerim devam ediyordu. birden yeminimi hatırladım. dakikalar önce ettiğim yemini orospu edivermiştim. üstelik gerçekten kızların yanında biraz ağır kaçmıştı o "nah". konuyu hemen değiştirsem iyi olacaktı, zira eski murat olsa umursamayabilirdi ama ben değişmiştim. hemen bu durumdan kurtulmalıydıml. daha ben bi yolunu bulamadan ilk tepki geldi..

26 Mar 2010

ben kendim

meraba.

ben malım, ben hayvanım, ben dingilim, ben tembelim, ben meczubum.. sik gibi dolaşıyom etrafta, biboka yaradığım,taş üstüne taş koyduğum yok. safi zararım amunakoduum...

bi de 'üstüneüstük' insanlar beni okusun, dinlesin bi de mümkünse anlasın istiyorum ama daha ben kendimi anlayamıyorum. bu çok bencilce ve gerzekçe, bunu da biliyorum.. evet. olabilir. napıyım malım işte.

yaa aslına bakacak olursanız,beni okumamanız hepimiz için daha iyi olabilir. zira yazılarımı okursanız imla ve noktalamala hatalarıyla dolu, deli saçmalarıyla vakit kaybetmiş olursunuz. bence direkt kapatın bu sayfayı çünkü sadece vakit kaybıyla kalmaz. bi de siniriniz bazulur, "ne saçmalamış bu mal" , "ne alakası vaar!!??" dersiniz "ota boka küfrediyo bu yarr.ğm" diyeniniz bile olacaktır. daha kötüsü; beni anlamanız olur. bakın, küçük bi ihtimal ama beni eğer "gerçekten anlarsanız" siz de malsınız demektir. malsanız ve anlarsanız, kendinizle özdeşleştirir sempati duyabilir, dolayısıyla "kendimin" o şeytani planına, o narsist oyununa düşersiniz. bakın hala okuyan varsa, ki var öyleleri, sözüm açık ve net :"okuyanı deli s.ksin"-kaynar, lafıma laf katanın sözüme söz katanın, yeşil tuttum allah bir. bu sayfayı sonsuz derinliklere gönder. düşük cümlelerden,çelişkili ifadelerden sıyrılsan da kendini sevmiyomuş gibi gösterip, insanların ilgisini çekmeye çalışan bu şımarık ve gerzek kendimin kazanmasına izin vermemelisin. hadi "kendime" gününü gösterelim..

bakın ben aslında iyi biriy(d)im, ama bu kendim çok yavşak.. ben kendi kendime kalınca, bazen, olanların farkına varıyorum. ama bana da fazla güven olmaz, sonuçta kendim olduğum için her an s.kindirik sikindirik planlar yapabilir mallıkta sınırları zorlayabilirm. böle kendi kendime triplere girip şakalar falan iğrenç iğrenç hareketler .. öfff..

ha bi de kendi kendimin psikolokluğunu üstlenmiş gibiyim. sürekli, kendi üzerimde tespit ve teşhis çabası içersinde, kendimi iyileştirmeye çalışıyo gibiyim bi garip, bi saçma hareketler... 'kendisiyle sorunu olan', 'problemli ergen' havaları, bi bunalımlar, bi şebeklikler, tutatarsız tutarsız davranışlar..

neyin peşindeyim lan ben? haaa.. bi dakka laan.. bulduuuum. aslında ben, kendimi sevmediğimi söylerken bile, içten içe kendimi beğenmişliğimi dışa vuruyorum. evet, götümün kalkıklığından böyle konuştuğum aşikar. bu yüzden kendimden daha bi tiskiniyordim şuan. belli ki ''ters psikoloji'' yapıyorum. insanlar "yok abi ne malı. saçmlama" desin, kendime haksızlık ettiğimi söylesin, hatta mümkünse beni övsün diye kendimi acındırıp sevdirmek bile istiyo olabirim. bak bu da bi tespit.. hatta bunları söyleyerek benim bu sinsi planımı algılayanları da kazanmaya çalışıyorumdur. sinsiyim la ben. bak haalâ .. s.kecem lan off. bu ne boktan kişilik. ulan hayatım bu saçma sapan düşüncelerle geçiyo.

..hani ben, "kendisiyle dalga geçebilen","kendisini eleştiren", "kendini beğenmemiş" biri gibi konuşuyom ya oradan çağrışım yaptı sanrım. şu hikayemi anlatmasam olmaz: yıllaaar yıllaar önceydi. o neşeli günlerde henüz bu anor'mal' biri değildim (kelime şakasındaki müthiş zekaya dikkat!! ) . işte ongünlerden bi gün, arkadaşlarla top oynuyoduk, bi abandım top inşaata kaçtı. gittim inşaata kimecikler yoktu, sonra birden bi adam belirdi "bişeyini mi kaybettin yavrum'' sonraa... siktir lan!..sonraymış, ne sonrası lan yarraağm hemen de inanıyo .. . neyse bak, bu sefer gerçekten anlatıyom:

ben 5. sınıftayken, sınıfta bi isim muhabbeti dönüyordu 'örtmenimiz' hoş bi hikaye bulma açlığı içersinde, herkese isminin kimin koyduğunu neden koyduğunu soruyodu. hoca önce (çakmak çakmak bakarak) "ferhan yavrum senin ismini kim koymuş(bu ferhan bi kız bu arda)" isim enteresan ya -bi aamet, bi ayşe, bi maamut'dan daha fazla hikaye vaadeden bi isim olduğu kesin- ona sordu. karşılığında klasik bi "bilmiyorum ööretmenim" aldı.hoca biraz hayal kırıklığına uğradı ama pes etmedi. hoca tektek sormaya başladı, kimsenin bi 'hikayesi' olmadığı gibi isimlerinin anlamını da bilen yoktu. tabi bilmemeleri normal 5. sınıf öğrencisi, ferhan ne demek, şükrü ne demek, hamdi ne demek nerden bilsin.. ama hoca ısrarla dramatik bi öyküyü kovalıyordu..bi iki vasat "dedemin ismiymiş" , "ninem koymuş" 'hikayesi'nden sonra, hoca biraz da ümitsizce genel sordu "isminin hikayesini, nedenini, anlamını bilen yok mu çocuklar ?" ee tabi sınıftaki tüm soruları çözmeye alışmış ve sabahtan beri "beni kaldırsa ne derim lan" diye düşünen, aferin delisi inek murat(ben, ) "benim bi hikayem yok ailem öylesine koymuş ismimi kimin koyduğu bile belli değil" diye nasıl derdim. "doğduğum ay içinde köyde en az 10-15 çocuk doğmuş koyulmayan bi isim koymuşlar mı desem"."yok inandırıcı olmaz" diye düşünen sinsi murat olarak dururmuyum, o an g.tümden uydurduğum ("doğaçladığım") hikayeye kendimi de inandırarak hemen atladım. hoca çalışkan ve zeki muratına hemen sözü bıraktı doğal olarak "hocam benim adımın anlamı: istek ,dilek'' diye inekliğimin altını çizdim.. ismimin anlamını bilmemin verdiği şevkle devam ettim tabi "ilk başta 1buçuk sene arayla iki kızı olmuş bizimkilerin(ablalarımdan bahsediyorum ama bana anlatılmış gibi anlatıyorum dikkat edrseniz işte o zaman ki yalancılığımın sinsiliğimin bi göstergesi daha) ama babam da hep bi erkek çocuk istermiş soyu devam etsin diye, ben doğunca da 'muradı yerine geldi diye' adımı MURAT koymuş" bu olağanüstü yalanımın karşısında adeta bir dakikalık saygı duruşuna geçen tüm sınıf sessizliğe gömülmüştü evet 2 ablam olduğu doğruydu ama geri kalan herşey tamamen benim ilgi arsızı, taktir aşığı, ego manyağı olmamdan kaynaklanıyordu. birden bi alkış kıyametiyle sessizlik yırtıldı (betimlemeye gel sessizlik yırtılmasıymış). herkes artık benim 'hikayesi olan biri' olduğumu düşünüyordu, artık daha bi saygındım. onlar gibi anne babasının tek gecelik hatasının ve/veya zevkinin ürünü değildim. ben, büyük bi dileğin kabulü, tanrının bi lütfuydum. belki de sayısız adakların sonunda gelmiştim ne de olsa 'doğulu' olduğum için bunlar gayet normaldi. adeta ailemin büyük projesiydim. hoca kendi başlattığı alkışı keserken çok mutluydu, gözleri kocaman açılmış ve japon çizgifilmlerindeki gibi sevinçli koca gözler gibi olmuştu. hocam mutluydu.. istediğini fazlasıyla vermiştim. ben de mutluydum bi süre bu hikayemin ekmeğni yedim. kendimi önemli gösterecek hikayeler uydurmaya o zaman başladım..

işte "kendinden tiskinen insan" bunları yapar mı dostlarım. bu düpedüz kendini beğenmiş insan davranışı.. o yüzden, ben ne kadar ''abi ben şerefsizim'' ''ben adiyim'' ''insan değilim'' desem de inanmayın.lan güven olmaz bu bana ben kendimi bile kandırabilen,kendini bilmez bi kendini beğenmişim. benden ben bile korkarım.

o yüzdee... noldu?.. şşşt lan. ???. hooop dinliyomusun!! ? aa harbi gitmiş.. lan .. oku lan oku uzun saçma filan ama.. o kadar ikna edici konuştum mu lan, lan bi kitabın başında yazıyodu "bence bu kitaba hiç başlamayın ..." diye benim başlayasım geldiydi. okuduydum filan. bence hoş bi fikir yani.. laan .. lan gelin lan. çok şey diilim aslında, iyiyimdir. arkadaşlar hep güler bana. şaklabanlık da yaparım, şakacıyımdır da güleriz, eğleniriz. gönderme, taşlama, espri filan yapıyım mıı?? bak hiciv yapıyım hiciv. hicivim iyidir.. aaa valla gitmişler.